DHCP, MAC, IP, SUBNET, DNS ve TCP/IP Nedir ?

Bu yazımda ağla (metwork) ilgili bazı temel şeyleri herkesin anlayacağı şekilde anlatmaya çalışacağım. DHCP, MAC, IP, subnet, DNS, TCP/IP falan derken insanın kafası karışıyor, biliyorum. Ama merak etme, ben buraya teknik terimleri sıkıştırıp kafanı karıştırmayacağım. Tam tersine, günlük hayattan örneklerle ve biraz da esprili şekilde anlatacağım ki, “Aa tamam, demek buymuş” diyebilesin.

 

DHCP nedir?
Evde misafirliğe gelmişsin, oturmuşsun… Karnın da aç. Ne yiyeceğini bilmiyorsun ama ev sahibi (modem) otomatik olarak sana bir tabak dolusu IP adresi, yanında da biraz DNS sosu ve bir dilim varsayılan ağ geçidi veriyor. İşte bu hizmeti sana sunan garson: DHCP. Kalkıp “Ben şu IP’yi isterim” falan demiyorsun. Ne verirlerse alıyorsun, çünkü beleş ve uğraştırmıyor. Otomatik dağıtım: çünkü kim manuel IP ayarlamakla uğraşacak 2025’te?

____________________________________________________________

MAC adresi nedir?

Her cihazın kendine özel bir kimlik numarası var. Tıpkı senin TC kimlik numaran gibi. Ama bunun adı MAC adresi. Laptop, telefon, buzdolabı bile Wi-Fi’a girerken “Ben geldim!” diyor ama bu kimliğiyle tanınıyor. Ama bu MAC, Apple Mac değil. Steve Jobs karışmıyor. Bu “Media Access Control” dedikleri şey ama boşver onu. Özetle: “Ben kimim?” sorusunun ağdaki cevabı. Hırsız girerse bile “Ben Aykan’ın tost makinesiyim” diyemez. Çünkü MAC sahteyse sistem de bozulur.

____________________________________________________________

IP adresi nedir?
Ev adresin gibi düşün. Sana ulaşmak isteyen biri, “Aykan nerede oturuyor?” diye sorarsa, IP adresini verirler. Misal: 192.168.1.5 gibi. Sokak adı: 192.168, Apartman: 1, Kapı numarası: 5. İnternetteki tüm cihazların böyle bir adresi olur. Ama dikkat: Bugün bu adrestesin, yarın DHCP değiştirir başka yere taşınırsın. Kira derdi yok, elektrik yok, ama adres sürekli değişiyor. Kiracı gibisin yani.

____________________________________________________________

Subnet nedir?
Mahalleyi bölmüşler. Hani İstanbul büyük diye “Avrupa Yakası – Anadolu Yakası” yapıyorlar ya, işte ağda da böyle küçük mahalleler var. Buna subnet diyorlar. Her subnet “biz bizeyiz” havasında. Komşular hep aynı sokakta. Aynı subnet’teysen “komşu bi şeker versene” diye veri yollamak kolay. Ama başka subnet’teyse, artık navigasyon açılır, işler uzar.

____________________________________________________________

DNS nedir?
Bak burası güzel. Diyelim Google’a gireceksin. “8.8.8.8” mi yazacaksın her seferinde? Yok ya, biz insanız, rakam ezberlemeyiz. “google.com” yazıyorsun, DNS dediğimiz şey araya giriyor, “Tamam kardeşim, onun IP’si şu” diyor. DNS bir nevi rehberlik servisi. Adrese dayalı yönlendirme yapıyor. Ama arıza yaparsa… İşte o zaman “internet var ama sayfa açılmıyor” krizi yaşanır, modem fişi çekilir, dualar edilir.

____________________________________________________________

TCP/IP nedir?
Şimdi, gönderdiğin veri paketlerinin kaybolmadan karşı tarafa ulaşması lazım. TCP/IP işte bunu yapıyor. TCP, veriyi düzgün paketlere bölüp sıraya koyuyor; IP de hangi adrese gideceğini belirliyor. Yani verinin kaybolmadan, doğru adrese ulaşmasını sağlayan posta servisi gibi düşün.

_____________________________________________________________

Düşün ki bir mahallede (subnet) yeni taşınmış bir kiracısın. Ev sahibin (DHCP) sana otomatik olarak bir adres (IP) veriyor, yanında kapının anahtarıyla (varsayılan ağ geçidi) birlikte. Senin kimliğin (MAC adresi) de cüzdanında zaten var, o sayede herkes seni tanıyor.

Şimdi komşuna gitmek istiyorsun, ama onun adresini numarayla değil isimle biliyorsun. Burada devreye rehberlik servisi (DNS) giriyor, sana doğru adresi söylüyor. Sen de mektubunu gönderiyorsun. O mektubun kaybolmadan doğru kişiye ulaşmasını sağlayan posta sistemi ise (TCP/IP).

MAC kimliğin, DHCP sana ev adresi veriyor, IP o adresin, subnet mahalle, DNS rehber, TCP/IP de postacı.

 

_____________________________________________________________


Özet:

  • DHCP: “Sen karışma, ben ayarlarım” diyen ağ garsonu

  • MAC: Cihazın kimlik numarası, çipli kartı

  • IP: Ev adresi

  • Subnet: Mahalle

  • DNS: Adres defteri / rehberlik servisi

  • TCP/IP: Posta servisi, veriyi paketleyip doğru adrese ulaştıran sistem

Boyun Fıtığı: Modern Çalışanının Bonus Paketi

Boyun Fıtığı: Modern Çalışanının Bonus Paketi

İnsanlık Mars’a gitmeye hazırlanıyor ama biz hâlâ bilgisayar başında kambur oturmaktan boyun fıtığı oluyoruz. Ben de bu muhteşem çağın mağdurlarından biriyim. Hani “masa başı iş rahat” derler ya, işte o rahatlığın bedelini MR cihazında ödemek zorunda kaldım.

Teşhis: Boyun Fıtığı

İlk başta boynumdaki ağrıyı “ya uyurken ters yattım, ya da dün fazla bilgisayara baktım” diye geçiştirdim. Ama sonra olay büyüdü: Ağrı kola, oradan da parmaklara kadar indi. Klavyeye dokunurken sanki elektrik çarpıyor gibi… İşte o zaman anladım ki bu iş sıradan bir tutulma değil, resmen donanım arızası.

MR sonucunu alınca doktor “C5-C6 seviyesinde boyun fıtığı” dedi. Ben hâlâ bilgisayarcı mantığıyla “C5-C6… acaba RAM slotu mu, yoksa işlemci mi?” diye düşünüyordum.

Ameliyat mı, İkinci Görüş mü?

Medicalpark’taki doktor hiç vakit kaybetmeden “ameliyat” dedi. Hatta öyle bir anlattı ki, sanki ertelesem sabaha kadar Robocop olarak uyanacağım. İçim hiç rahat etmedi. Dedim ki “dur bakalım, bir de başka ustaya gösterelim.”

Memorial’deki doktor ise daha sakin yaklaştı: “Şimdilik ameliyatlık bir durum yok, önce fizik tedavi deneyelim” dedi. İçimden “Oh be, sonunda format atmadan sistemi kurtarabileceğiz” diye düşündüm.

Teknoloji: Hem Can Kurtarır, Hem Boyun

Bilişim işi yapınca saatlerce bilgisayar başında kalıyorsun. Ama işin ironisi şu ki, teknolojiyle uğraşırken aslında vücudunu yavaş yavaş çökertiyorsun. Monitör göz hizasında değilse, sandalye rahatsızsa, bir de sürekli telefona öne eğilerek bakıyorsan… tebrikler, boyun fıtığı kulübüne hoş geldiniz!

Fizik Tedavi ve Evdeki “Hile Kodları”

Fizik tedaviye başladım. Orada kaslarımı gevşettiler, egzersizler yaptırdılar. Bana da evde yapmam için boyun hareketleri verdiler. Ama işin güzeli, birkaç basit kural hayatımı kurtardı:

  • Masamı ve monitörümü göz hizasına ayarladım. Artık Matrix’i bile dik oturarak izliyorum.
  • Her 45 dakikada bir kalkıp esniyorum. (Ofistekiler beni yogaya sarmış sandı.)
  • Telefona öne eğilmek yerine göz hizasında tutuyorum. Yoldan geçenler hâlâ “selfie mi çekiyor?” diye bakıyor.
  • Ortopedik yastığa geçtim. Artık uyurken bile ergonomik yaşıyorum.

Sonuç: Bedene Kulak Vermek

Bu süreç bana şunu öğretti: Teknolojiyle üretmek güzel ama vücut lisanslı değil, bir kere çökünce “recovery disk” bulmak kolay değil. Boyun fıtığı aslında sadece omurga sorunu değil, “kendine dikkat etmezsen ben seni durdururum” diyen bir sistem mesajı.

O yüzden tavsiyem şu: bilgisayar başına geçtiğinizde kendinizi otomat sandalyeye kaynatmayın. Biraz kalkın, biraz hareket edin. Yoksa vücudunuz bir gün size mavi ekran verebilir.

Unutmayın: Sağlık Windows değil, bozulunca format atamıyorsunuz.

Bizi Tanımayan Sistem!

Yontma Taş Devri’nden bu yana insanlık şehirler kurdu, yollar yaptı, teknolojiler geliştirdi. Ama bu yolların çoğu hâlâ bize benzeyen insanlar için değil, idealize edilmiş “sağlıklı birey” tanımına göre inşa ediliyor.

Aslında mesele bu kadar net: Biz “engelli” değiliz, “engellenenleriz.”


Ben Aykan. 1983 yılında Çorum’un Osmancık ilçesinde doğdum. Küçük yaşlarda karşılaştığım Spinoserebellar Ataksi (SCA) isimli, nadir görülen bir nörolojik rahatsızlık nedeniyle dengemle ve konuşma hızımla vedalaşmak zorunda kaldım.

Yavaş konuşuyorum. Dengesiz yürüyorum. Ve hal böyle olunca sokakta beni ilk kez gören biri genelde şöyle düşünür: “Herhalde geceyi biraz fazla uzattı.”

Aslında bu çok sık yaşadığım bir durum. Öyle ki, çoğu zaman hiç içmeden sarhoş sanılıyorum. 🙂

İşin tuhafı şu: Gerçekten içmiş olsam belki kimse anlamayacak. Ama ben yıllardır bir açıklama yapma refleksiyle yaşıyorum.


Toplumun engelliliğe dair bakışı genelde iki uçta gezinir:

  • Ya acınacak, yardıma muhtaç biri sanılırsınız,
  • Ya da sıradan bir başarı gösterdiğinizde “mucize insan” ilan edilirsiniz.

Ama ben ne kahramanım, ne kurban. Sadece yaşamın içinde eşit yer tutmak isteyen biriyim. Tıpkı herkes gibi.


Benim için dönüm noktası olan şey, çok küçük yaşta tanıştığım bir bilgisayardı. O ekranın arkasında keşfettiğim dünya; beni yalnızca dış dünyaya değil, kendi potansiyelime de bağladı.

Bu merak beni bilişim sistemleri alanında eğitim almaya yöneltti, ardından da Türkiye’nin ve dünyanın önemli teknoloji şirketlerine taşıdı.

Ziraat Bankası, BP, SOCAR gibi global firmalarda çalıştım. Hatta bir hata yapılsa milyar dolarlık tesislerin durabileceği rafineri projelerinde görev aldım.

Ve bunu yürürken sendeleyen, konuşurken duraklayan bir bedenle yaptım.

Sıradışı olan buydu. Ama bunu sıra dışı yapan ben değilim — asıl mesele, bu bedende sıradan bir hayat yaşamanın hâlâ toplumsal anlamda “istisna” sayılması.


Bu yazıda toplumun engelliliğe dair algısını, kendi deneyimlerimle, gözlemlerimle ve biraz da isyanımla anlatmak istiyorum. Çünkü sorun ne bedenimizde, ne zihnimizde.

Sorun, bizi tanımayan sistemin, bizim için kararlar vermeye çalışmasında.


Engellilik dendi mi toplumun aklı hemen iki yere kayıyor:

  • Ya sana acıyacaklar…
  • Ya da “helal olsun abi, nasıl da tutunmuş hayata!” diyecekler.

Arası yok.

Sana “normal” davranan çıkarsa hemen kucaklayıp çerçeveletesin geliyor.


Oysa ben sabah uyanınca önce kahvemi içerim, sonra işe başlarım. Duygusal iniş çıkışlarım yok, gün içinde genelde insani sıkıcılık düzeyinde çalışırım.

Ama bir yandan da yavaş konuşan, dengesiz yürüyen biriyim.

Yani dışardan bana bakan, içmediğim halde “kafası güzel” zanneder. Eh, sistem de bu “görsel izlenimi” gerçek sanınca eğlence başlar.


Bir gün konuşmamdan dolayı biri bana “eşcinsel misin?” diye sormuştu. “Hayır, nörolojik olarak sarhoş gibiyim ama gay değilim” dedim.

Konu hemen kapandı ama kafamdaki düşünce hep kaldı:

Toplum, anlamadığı her şeyi kategorize etmeye çalışıyor. Ve bu kategori ya:

  • “Yardım edilmesi gereken zavallı” oluyor,
  • Ya da “marjinal, ötekileştirilmesi gereken” oluyor.

Engelliler, eşcinseller, travestiler… Farklı nedenlerle ama aynı nedenden dışlanıyoruz: Toplum, sadece kendine benzeyeni ‘insan gibi’ kabul ediyor.


Peki biz ne yapacağız?

Var olmaya, anlatmaya, gülmeye ve üretmeye devam edeceğiz.

Ama önce toplumun şunu anlaması gerekiyor: Biz kimsenin kahramanı değiliz, kimseden eksik de değiliz. Bizi zorlayan engel; kaldırımın yüksekliği, mimarinin merdiveni, önyargının dili.

Ve belki de en zoru: “Normal” sayılmanın bile hâlâ bir ayrıcalık olduğu bu sistemin kendisi.


İşte bu yüzden “engelli” değiliz, “engellenenleriz.”

Ve bu engelleri koyanlar biz değiliz.

Ama kaldırmak için birlikte konuşmamız şart.

AWS, Natro ve Diğer Domain Hizmet Sağlayıcıları Arasında Karşılaştırmalı İnceleme

Bir domain hizmeti seçerken hız, güvenilirlik, otomasyon, destek ve maliyet gibi birçok kriter göz önünde bulundurulmalıdır. Bu yazıda Amazon Web Services (AWS) tarafından sunulan Route 53 servisini; Natro gibi popüler firmalarla karşılaştırarak neden tercih edilmesi gerektiğini açıklıyoruz.


1. Altyapı ve Güvenilirlik

  • AWS Route 53: Amazon’un dünya çapındaki altyapısını kullanır. DNS sunucuları birçok bölgede yedekli olarak çalışır. Bu sayede DNS kesintisi yaşanmaz.
  • Natro / Diğerleri: Kendi altyapılarına bağlıdır. Türkiye içi erişimde genellikle iyidir ancak global erişimde Route 53 kadar hızlı ve yedekli değillerdir.

Avantaj: Route 53 🟡 Natro: Türkiye içi için yeterli ama global projelerde sınırlı


2. DNS Hızı ve Performansı

  • Route 53: Milyonlarca sorguyu milisaniyeler içinde işleyebilen yüksek performanslı DNS çözümleyicilere sahiptir.
  • Natro: Türkiye’deki kullanıcılar için yeterli hız sunar ama Route 53 gibi global yük dağıtımı veya CDN ile entegre çalışmaz.

Avantaj: Route 53 (özellikle global erişim isteyen projelerde)


3. Sağlık Kontrolü (Health Check) ve Trafik Yönlendirme

  • Route 53: Otomatik sağlık kontrolü yaparak sunucu cevap vermezse trafiği başka bir sunucuya yönlendirir. Ayrıca trafik; konuma, gecikmeye veya yük durumuna göre yönlendirilebilir.
  • Natro / Diğerleri: Genellikle sabit DNS yönlendirme sunar. Gelişmiş trafik yönlendirme veya health check özelliği mevcut değildir.

Avantaj: Route 53 ❌ Natro ve benzerlerinde bu özellikler yok


4. Otomasyon ve Kodla Yönetim (Infrastructure as Code)

  • Route 53: Terraform, CloudFormation, AWS CLI gibi araçlarla DNS kayıtlarını ve domainleri kodla yönetmek mümkündür.
  • Natro / Diğerleri: Genellikle manuel web arayüzü üzerinden işlem yapılır. Otomasyon desteği yok veya çok kısıtlıdır.

Avantaj: Route 53 ❌ Natro: Otomasyon desteği yok


5. Güvenlik ve Yetkilendirme

  • Route 53: IAM ile kullanıcı ve erişim kontrolü yapılabilir. Ayrıca DDoS koruması için AWS Shield ve trafik logları için CloudTrail entegre edilebilir.
  • Natro / Diğerleri: Temel kullanıcı şifreleme dışında gelişmiş güvenlik kontrolü ve loglama özellikleri bulunmaz.

Avantaj: Route 53 🔒 Kurumsal projeler için özellikle kritik


6. Kullanım Kolaylığı ve Teknik Destek

  • Natro: Türkçe arayüz ve Türkçe destek sunar. Türkiye’deki bireysel kullanıcılar için avantajlıdır.
  • Route 53: İngilizce arayüz ve dokümantasyon ağırlıklıdır. AWS destek paketleri ücretlidir. Ancak çok detaylı teknik dokümantasyon ve topluluk desteği vardır.

🟡 Avantaj: Natro (başlangıç seviyesinde kullanıcılar için) ✅ Avantaj: Route 53 (kurumsal destek ve esneklik açısından)


7. Fiyatlandırma

  • Natro: Domain kayıt ve yenileme ücretleri genellikle daha ucuzdur. DNS hizmeti domain fiyatına dahildir.
  • Route 53: Domain kaydı biraz daha pahalı olabilir. Ayrıca DNS kayıtları da sorgu sayısına göre ücretlendirilir. Fiyat politikası ölçeklenebilir sistemler için uygundur ama küçük projeler için maliyetli olabilir.

💰 Küçük projeler: Natro avantajlı 📈 Büyük ve yoğun trafikli projeler: Route 53 daha verimli uzun vadede

CENTOS STREAM 8 Kurulumu

Centos 8 kurulumuna başlamadan önce Centos Stream 8 iso dosyasını bu linkten indirebilirsiniz

CD veya USB den boot edecek isek BIOS ortamında Boot için gerekli ayarlamaları yapıyoruz ve bilgisayarımızı açıyoruz.

Krulum için gerekli ayarlamalar yapılıyor

CENTOS 8 İŞLETİM SİSTEMİ DİLİNİN AYARLANMASI

CENTOS 8 KURULUM AYARLARI

YERELLEŞTİRME

Kurulum aşamalarımıza ilk olarak yerelleştirme adı verilen Klavye ve Saat yarlarımızı tanımlayarak başlıyoruz.
Yerelleştirme ayarlarında ilk olarak Klavye butonuna tıklıyoruz

KLAVYE DÜZENİ

DİL DESTEĞİ

SAAT VE TARİH

Yerelleştirme ayarlarınızı benimle birlikte aynı şekilde gerçekleştirdi iseniz sağ taraftaki şekilde görmeniz gerekmektedir. Özetle Klavye olarak Türkçe, Dil Desteği olarak Türkçe ve İngilizce olarak 2 dilide kullanacağımı , Saat ve Tarih olarak İstanbul zaman dilimi seçtiğimizi görmekteyiz

SİSTEM

Sistem alanında ise Kurulum Hedefi ve Ağ ve Ana Makina Adı bölümlerini ayarlayacağız

KURULUM HEDEFİ

KDUMP

DuckDuckGo Nedir ?

2008 yılında kurulmuş olan arama motoru DuckDuckGo Google,Yandex gibi bir arama motorudur. Daha çok linuxseverler tarafından bilinse de , WhatsApp ile farkındalığımızın bir üst seviyeye çıktığı 3. taraflar ile paylaşılan bilgilerimizin mahremiyeti tartışmaları ile artık bilgilerimizin tutulmadığı Google ‘ın tam zıttı olarak nitelendirebileceğimiz alternatif bir arama motoru arayışında DuckDuckGo bizlere ilk çıktığı senelerdeki o muhteşem sloganı ile cevap veriyor

GOOGLE Sizi Takip Eder , DuckDuckGo Takip Etmez.

Özellikle Google’ın dahi örümcek sarmalının aradığınız ve hatta katıldığınız bir sohbet esnasında geçen bir kelimeyi önüme reklam olarak sunması gibi minor ve major bir çok örnekle bu veri izleme işinin artık çok başka noktalara geldiğini eminim hepimiz biliyoruzdur

Nasıl Yani ! Seni İzlemeyen Arama Motoru

Kullanıcıları yani bizleri takip etmeyeceğine dair söz veren arama motoru DuckDuckGo 1 byte bile verinizi kayıt altına almayacaktır. Hatta arama geçmişinizi tutmadığı için Size ait diye düşünülen hiç bir kayıta erişilmesi mümkün değildir. Buda bizleri arama alışkanlıklarımızın kayıtlarını izleyerek atak geliştiren siber saldırganlara karşı daha savunmanızı güçlendirecektir.

Temel Özellikleri ile DuckDuck Go ?

  1. DuckDuckGo Kullanıcıları Takip Etmez
  2. Google İzleyicilerini Engeller
  3. Üzerinde Oynanmamış Gerçek Arama Sonuçları Sunar
  4. Arama Sonuçları Reklamlarla Dolu Değil
  5. Kullanıcıların Korkmadan Arama Yapmasını Sağlar
  6. DuckDuckGo, Kişisel Bilgilerinizin Gizliliğini Önemser

DuckDuckGo Nasıl Kullanılır?

Başlamak için sadece DuckDuckGo.com adresine gitmeniz yeterlidir. Artık  bilgilerinizin paylaşılmadığını veya izlenmediğininden emin olarak aramalarınızı gerçekleştirebilirsiniz. Web tarayıcınızın varsayılan arama motoru olarak DuckDuckGo ayarlamayı unutmayınız !

Windows Server 2019 Active Directory Kurulumu

İlk makalemde Windows yeni başlayanlar için Server 2019 Standard Evaluation Desktop Experience kurulumu yapmıştık

Bu makalemde ise Server 2019 üzerine adım adım Active Directory Domain Services kurulumu yapacağız. kurulumuna yeni başlayanlar için adım adım talimatlar doğrultusundan, yeni bir AD hizmeti kurulum yapacağız. bu makaleyi hazırlarken server 2012 üzerinde dcpromo ile ad kurulumu yaptıgım yıllar gelirken saçımın ağarmaya başladığını hissederim. Bir önceki makalemde bahsettiğim üzere artık rol ve servis bazlı sunucular kuruyor ve yapılandırıyoruz .

İlk olarak AD hizmeti rolünü vereceğimiz Sunucumuzun Adını değiştiriyor ve statik IP adresi tanımlıyoruz (Active Directory ve DNS, statik bir IP adresi kullanılmasını gerekmektedir) ilk önce sunucumuzu adını değiştirmekle başlıyoruz

Restart Now: Şimdi Yeniden Başlat

Restart Later : Daha Sonra yeniden Başlat

Bugünün işini yarına bırakma diyerek Restart Now Butonuna tıklayarak yeniden başlatıyoruz

Bu aşamaya kadar geldiğimze göre bilgisayar yani sunucumuzun adını başarı ile değiştirmiş bulunmaktayız. Yeniden Başlatma işlemi sonrası bilgisayarımıza giriş yapıyoruz. Ve Active Directory ve DNS in olmazsa olmazı olan IP Adresimizi statik hale getirmek için devam ediyoruz

Yükleme tipi olarak Role-Based or Feature-Based Installation seçerek Active Directory Domain Servisi kurulum adımlarını başlatmak üzere Next butouna tıklıyoruz.
Remote Desktop Services Installation seçeneği Remote Desktop servisi ile uzak sunuculara rol/özellik kurma işlemi için seçilir
Active Directory Domain Servisi hakkında genel bir bilgilendirme yanı sıra Domain yapımızı Ofice 365 Azure Cloud Platformu ile entegre etmemiz için gerekli ekrana yönlendiriyor. Biz herhangi bir entegrasyon yapmayacağımız için Next butonuna tıklayarak devam ediyoruz.
Confirm installation selection ekranında seçimlerimize göre kurulumunun yapılması istenen roller ve özelliklerin özet ekranı gösteriliyor. Install butonuna tıklayarak seçtiğimiz rol ve özelliklerin kurulum işlemini başlatıyoruz.

Sağlıklı günler dilerim
Aykan İNAL

Windows Server 2019 Kurulumu

Merhaba
Bu ilk makalemde sizlere Windows Server Ailesinin yeni üyelerinden olan Server 2019 kurulumunu gerçekleştiriyor olacağım.

Windows Vista, 7, Server 2008, Server 12 işletim sistemlerini kurmuş iseniz Server 2019 kurulumunu anlatan bu makaleyi  okumanıza   gerek yoktur diye düşünüyorum  Yeni nesil sunucu işletim sistemleri kurulumlarında kullanıcı etkileşiminin oldukça minimize edildiğini görmekteyiz. Buda demek oluyor ki işletim sistemi kurulumu sırasında kurulumu gerçekleştiren  kişiden  az bilgi isteyerek; kurulum tamamlanmasının ardından rol  bazlı olarak  özelleştirebileceğimiz güvenli ve performansı  yüksek  bir kurulum sunmaktadır. 

Windows Server 2019, Windows 10 ve sonrası işletim sistemleri kurulum adımları hemen hemen aynıdır. Önceki sürümlerde kurulum sırasında istenilen bilgiler kurulum sonrasındaki Server Manager’a eklenmiştir.

evet artık kuruluma başlayabiliriz..

İlk olarak aşağıda yer alan kurulum işlemini başlatma seçeneklerine göre hazırlıklarımızı yapıyor ve kurulum planımızı yapıyoruz

DVD ile Kurulum : Server 2019 kurulumunu içeren DVD-ROM’u optik sürücüsüne yerleştiriniz ve sunucunuzu yeniden başlatınız. Sunucunuzun BIOS’da DVD-ROM dan önyükleme yapacak şekilde ayarları düzenlediğinizden emin olunuz.

USB/Harici Disk ile Kurulum : Özel olarak hazırlamış olduğunu USB bellek veya harici diskinizi sunucunuzun ilgili portuna takınız ve sunucunuzu yeniden başlatınız. Sunucunuzun BIOS yada EFI’de USB’ den önyükleme yapacak şekilde ayarları düzenlediğinizden emin olunuz.

Network ile Kurulum : Deployment sunucusuna bağlayınız ve sunucunuzu yeniden başlatınız. Sunucumuzun BIOS ayarlarında PXE-Boot aktif etmeyi ve Boot seçeneklerinde networkü ilk sıraya getirecek şekilde önyükleme ayarlarını düzenlediğinizden emin olunuz.

Varsayılan olarak DVD den boot edilerek başlayacaktır. DVD’den boot almaması durumunda POST ekranı yada BIOS/UEFI ayarları ile boot seçeneği kontrol edilmelidir

Server 2019 kurulumumuza başlıyoruz